ROKET
Ray Bradbury
Çeviri: Eda Elmas
Bir çok geceler Fiorello Bodoni , karanlık gökyüzünde uçan roketlerin sesiyle uyanırdı. Zarif eşinin rüya gördüğünden , emin olduğundan kendini dışarının karanlığına atmak için yataktan parmak uçlarıyla fırladı . Birkaç dakikalığına, nehrin yanındaki küçük evden gelen artık yemek kokularından kurtuldu. Bir iki dakika boyunca kalbinin, roketleri takip ederek boşlukta yalnız başına süzülmesine izin verirdi.
Şimdi, tamda bu gece, karanlıkta yarı çıplak durmuş havada uğultular çıkaran ateş fiskiyelerini izliyordu. Roketler uzak vahşi yollarında Mars’a, Saturn’e ve Venüs’e gidiyorlardı
‘‘Evet,evet Bodoni . ’’
Bodoni başladı.
Sakin nehrin kenarında bir süt bidonunun üzerinde, gecenin sessizliğinde roketleri izleyen yaşlı bir adam oturuyordu.
‘‘Aaa, Bramante , sensin!’’
‘‘Her gece dışarı çıkar mısın , Bodoni?’’
‘‘Sadece hava almak için’’
‘‘Yani?Ben roketleri tercih ederim’’ dedi yaşlı Bramante.
Onlar çalışmaya başladığında ben daha bir çocuktum . 8 yıl oldu ve ben hala birine bile binemedim .’’
‘‘Bir gün birine bineceğim’’ dedi Bodoni
‘‘Aptal! Diye bağırdı Bramante. ‘‘ Hiçbir zaman binemeyeceksin. Bu zengin insanların dünyası.’’ Gri başı bir şeyler hatırlamışçasına sarsıldı. ‘‘ Ben gençken bunu ateşli harflerle yazarlardı = GELECEĞİN DÜNYASI ! Bilim , Rahatlık , Herkes için yeni şeyler! Öylemi! 8 yıl. Gelecek şimdi oldu! Roketleri uçuruyor muyuz? Hayır! Biz , bizden önce yaşayan atalarımız gibi kulübede yaşıyoruz.
‘‘Belki oğullarımız—’’ dedi Bodoni
‘‘Hayır, onların oğulları da değil! Diye bağırdı yaşlı adam ‘‘Hayalleri ve roketleri olan zenginlerdir.’’
Bodoni duraksadı. ‘‘ihtiyar, ben 3000 dolar biriktirdim. Bunu biriktirmem 6 yılımı aldı. İşim için , makinelere yatırım yapmak için. Fakat bir aydan beri geceleri uyuyamıyorum. Roketleri duyuyorum.. Düşünüyorum ve bu gece karar verdim içimizden biri mars a uçacak! ‘‘Gözleri parlak ve karanlıktı.
‘‘Ahmak, diyerek sözünü kesti Bramante ‘‘Nasıl seçeceksin? Kim gidecek? Gidersen, uzayda Tanrıya biraz daha yakın olduğun için karın senden nefret edecek. Ona bu garip yolculuğu söylediğinde aradan yıllar geçse bile bu ona bir sıkıntı vermeyecek mi?
‘‘Hayır , hayır!’’
‘‘Evet! Ya çocukların? Onların hayatları , kendileri buradayken Mars’a uçan babalarının anılarıyla dolu olmayacak mı? Çocuklarına yüklediğin nasıl duygusuz bir görev bu! Bütün hayatları boyunca roketi düşünecekler. Uyuyamayacaklar bunu arzulamaktan hasta olacaklar. Senin şimdi hasta olduğun gibi. Eğer gidemezlerse ölmeyi isteyecekler. Seni uyarıyorum , bu amacından vazgeç. Bırak fakirlikleriyle mutlu olsunlar. Onların gözlerini aşağı indir , senin hurda dükkanına , yıldızlara değil.’’
‘‘Ama—’
‘‘Karının gittiğini farz et. Onun gördüğünü fakat senin göremediğini nasıl hissettirir di? O, kutsallaşırdı. Sende onu nehre atmayı düşünürdün. Hayır Bodoni , ihtiyacın olan makineyi al , hayallerini onunla parçala ayır ve ez.’’
Yaşlı adam, gökte alev alan roketin parçalarının boğulduğu nehre bakarken sakinleşti
‘‘İyi geceler,’’ dedi Bodoni
‘‘Güzel bir uyku çek ,’’ dedi diğeri de
Tost gümüş kabından fırladığında, Bodoni birden bağırdı Bütün gece uyumamıştı sinirli çocukları arasında ve asabi karısının yanında , Bodoni iki büklüm olmuş , hiçbir şeye bakamıyordu. Bramante haklıydı parayla yatırım yapmak daha iyi olacaktı. Aileden sadece bir kişi roketi kullanabilecekken ve diğerleri sinirinden kan beyinlerine sıçramış durumdayken neden biriktirsin ki bu parayı?
‘‘Firoello , tostunun ye,’’ dedi , eşi Maria.
‘‘Boğazım kurudu,’’ diye cevap verdi Bodoni
Çocuklar içeri girdiler. 3 oğlu oyuncak bir roket üzerinde kavga ediyor , 2 kızı da Mars,Venüs ve Neptün yerlilerinin kopyaları , üç sarı gözlü, 12 parmaklı yeşil oyuncak bebeklerle oynuyorlardı.
‘‘ Venüs roketini gördüm!’’ diye çığlık attı Paola
‘‘Kalkıyor, vıııuuujjjj!’’ Diye tısladı Antonello
‘‘Çocuklar!’’ diye bağırdı Bodoni elleri ağzında. Babalarına baktılar çok nadir bağırırdı. Bodoni ayağı kalktı ‘‘hepiniz dinleyin,’’ dedi. ‘‘içimizden birini Mars roketine bindirecek kadar param var.’’
Hep bir ağızdan çığlık attılar
‘‘ Anladınız mı? ’’ diye sordu . ‘‘sadece birimiz. Kim ?’’
‘‘Ben, ben, ben!’’ Diye bağrışıyordu çocuklar
‘‘Sen’’ dedi Maria.
‘‘Sen,’’ diye karşılık verdi Bodoni.
Bir sessizlik hakim oldu.
Çocuklar tekrar düşündü. ‘‘Lorenza girsin,o,en büyüğümüz.’’
‘‘Miriamne gitsin, o, bir kız!’’
‘‘Ne göreceğini düşün dedi,’’ dedi karısı, Bodoni’ye.
Ama gözleri yabancılaştı. Sesi titredi. ‘‘Meteorlar , balık gibi. Evren, Ay. Dönüşte, gördüklerini iyi anlatabilecek biri gitmeli. Senin kelimelerle aran iyi.’’
‘‘Saçma . Senin de öyle,’’ diyerek karşı çıktı Bodoni
Herkes ürpermişti
‘‘Gelin’’ dedi Bodoni mutsuzca. Süpürgeden farklı uzunluklarda çöpler kırdı . ‘‘En kısa çöpü çeken kazanır.’’ Avucunda sıktı . ‘‘Seç.’’
Sırayla ve ciddiyetle her biri seçti.
‘‘Uzun çöp.’’
‘‘Uzun çöp.’’
Diğeri
‘‘Uzun çöp.’’
Çocuklar bitmişti. Oda sessizdi.
İki çubuk kalmıştı. Bodoni kalbinde bir ağrı hissetti ‘‘ Şimdi Maria’’ diye fısıldadı.
Çekti
‘‘Kısa çubuk,.’’dedi
‘‘Ah , ’’ diye iç geçirdi Lorenza , yarı mutlu yarı üzgün. ‘‘Annem Maria gidiyor ’’
Bodoni gülmeye çalıştı. ‘‘Tebrikler. Biletini bugün alacağım.’’
‘‘Bekle, Fiorella—’’
‘‘Gelecek hafta gidebilirsin, ’’ dedi mırıldandı . Çocuklarının düz ve geniş burunlarının altındaki gülümsemeyle beraber onların hüzünlü bakışlarını hissetti üzerinde. Çubuğu yavaşça kocasına getirdi ‘‘Marsa gidemem,’’ dedi
‘‘Ama neden? ’’
‘‘Yeni bebeğimle meşgul olacağım.’’
‘‘Ne!’’
Kocasına bakmadı ‘‘Benim durumumda olan birinin seyahat neyine!’’
Kollarından tuttu. ‘‘Bu doğru mu?’’
‘‘Tekrar çekin. Bu sayılmaz ’’
‘‘Neden bana daha önce söylemedin? ’’ dedi inanmayarak
‘‘Aklıma gelmedi ’’
‘‘Maria, Maria, ’’ diye fısıldadı yüzünü okşayarak. Sonra çocuklara döndü . ‘‘Tekrar çekin ’’
Paola ilk seferde kıssa çubuğu seçti.
‘‘Mars’a gidiyorum! ’’ Deli gibi dans etti. ‘‘Teşekkürler,baba! ’’
Diğer çocuklar uzaklaştılar. ‘‘Bu çok güzel Paola. ’’
Paola , kardeşlerini ve anne babasını gözden geçirmek için gülmeyi bıraktı. ‘‘Gidebilirim değil mi? ’’ diye sordu şüpheli bir şekilde
‘‘Evet ’’
‘‘Ve geri döndüğümde beni seveceksiniz? ’’
‘‘Elbette ’’
Paola, titreyen ellerindeki değerli süpürge çöpünü inceledi ve birden kafasını salladı. Onu uzağa fırlattı. ‘‘Unutmuşum okullar başlıyor. Ben gidemem tekrar çekin ’’
Ama hiçbiri çekmedi büyük bir hüzün vardı üzerlerinde
‘‘Hiçbirimiz gitmeyecek dedi Lorenzo’
‘‘En iyisi bu’’ dedi Maria
‘‘Bramante haklıydı. ’’ dedi Bodoni
Boğazına dizilen kahvaltısıyla Firoella Bodoni hurda dükkanında çalışıyor metalleri kesiyor, eritiyor ve kullanabilir parçaları ayırıyordu. Yaptığı aleti parçalara ayırdı ; yarış hırsı 20 yıldır onu fakirliğin deli yanında tutuyordu. Çok kötü bir sabahtı
Öğleden sonra hurda dükkanına bir adam girdi ve enkaz yığın haline gelmiş makinesi için Bodoni’yi çağırdı. ‘‘Hey Bodoni Elimde sana göre metal var!’’
‘‘Nedir o, Bay Mathews? ’’ diye keyifsizce sordu Bodoni.
‘‘Bir roket gemisi. Sorun nedir istemiyor musun? ’’
‘‘Evet, evet’’ ! Adamın kolunu tuttu, durdu ve sersem gibiydi
‘‘Elbette ’’ dedi Mathews, ‘‘bu sadece bir minyatürü.Bilirsin,bir roket yapmayı planladıklarında ilk olarak alüminyumdan tam bir minyatürünü yaparlar. Belki sen de bunu eriterek bir kar elde edebilirsin. 2000 dolara sende sahip— ’’
Bodoni eliyle göstererek benim param yok,’’ dedi
‘‘Üzgünüm. Sana yardım edeceğimi sanmıştım. Geçen sefer herkesin hurda fiyatlarını nasıl arttırdığını söylediğinden bahsetmiştik. Bunu sana gizlice veririm diye düşünmüştüm. Neyse---’’
‘‘Yeni aletlere ihtiyacım var. Bunun için para biriktirdim ’’
‘‘Anladım ’’
‘‘Eğer roketi alsaydım, onu eritemezdim. Geçen hafta alüminyum ocağım bozuldu ’’
‘‘Tabi ’’
‘‘Eğer roketi senden alsaydım muhtemelen onu kullanamazdım ’’
‘‘Biliyorum ’’
Bodoni gözlerini kırptı ve kapadı. Sonra açtı , Bay Mathew’e baktı ‘‘Ama ben büyük bir aptalım. Paramı bankadan çekip sana vereceğim ’’
‘‘Ama roketi eritemezsen— ’’
‘‘Getir onu ’’ dedi Bodoni
‘‘Tamam, öyle diyorsan. Bu gece mi? ’’
‘‘Bu gece ,’’ dedi Bodoni, iyi olacak. Evet bu gece bir roket gemisine sahip olmak istiyorum.’’
Ay görünmüştü. Roket, hurdalıkta beyaz ve büyük duruyordu. Ayın beyazlığı ve yıldızların maviliğini tutuyordu. Bodoni ona baktı ve ona karşı bir sevgi duydu. Ona dokunmak, onu yanaklarına bastırmak, onun yanına uzanıp yüreğindeki bütün sırları ona anlatmak istiyordu.
Öylece ona bakakaldı. “Sen benimsin” ,dedi. “Hiç ateşlenip hareket etmeyecek olsan da, yalnızca orada durup yıllar geçtikçe paslanacak olsan da, sen benimsin.”
Roket, zaman ve uzaklık kokuyordu. Bu, bir saatin içinde dolaşmak gibiydi. İsviçre inceliğiyle yapılmıştı. Birisi onu saatinin cebine takabilirdi. “Bu gece burada uyuyabilirim,” diye fısıldadı Bodoni.
Pilot koltuğuna oturdu.
Bir kaldıraca dokundu.
Bir şeyler mırıldandı ve gözlerini kapattı.
Yumrukları kontrol panelinin üzerinde uçuşup kapalı gözleri kıpraşırken mırıltı yükseliyordu, daha yüksek, daha çok, daha çok, daha vahşi, daha canlı, daha titrek ve onu ve metal çığlıklarıyla gümbürdeyen sessizlikteki gemiyi ileri geri itiyordu. Soluk alıp verdi. Tekrar mırıldanmaya başladı ve mırıltı durmadı, durduramıyordu, sadece devam edebiliyordu, gözleri daha gergin ve kalbi korku içindeydi. “Kalkıyoruz,” diye bağırdı. Sarsıntılı bir çarpışma! Gök gürültüsü! “Ay!” diye bir çığlık attı. Gözleri sıkıca kapalıydı. “Meteorlar! Volkan ışıkları içinde sessiz bir hamle. “Mars. Aman Tanrım. Mars! Mars!”
Nefesi kesik ve bitkin bir şekilde arkasına yaslandı. Titreyen elleri kontrolü bıraktı ve başını sertçe arkaya eğdi. Soluk alıp veriyor, kalbi yavaşlıyordu. Uzun süre bu durumda oturdu.
Yavaş yavaş gözlerini açtı.
Hala hurdaların içindeydi.
Kıpırdamadan öylece oturdu.
Bir süre gözlerini ayırmadan metal yığınlarına baktı. Sonra yerinden fırladı ve kaldıraçları tekmeledi. “Havalan kahrolası!”
Gemi sessizdi.
“sana göstereceğim!” dedi bağırarak.
Gecenin karanlığında tökezleyerek enkaz olmuş makinesinin motorunu çalıştırdı ve roketi ilerletti. Hurda yığınını ay ışığına doğru itti. Bu küstahça hayalini, bütün parasını yatırdığı ve hiçbir zaman kımıldamayacak olan bu aptal şeyi parçalara ayırıp ezmek ve dağıtmak için titreyen ellerini hazırladı.
Ama eli öylece kaldı. Gümüş roket ay ışığında yatıyordu ve üzerinde evinin ılık ılık yanan ışıkları duruyordu. Aile radyosunda çalan hafif müziği duydu. Roketi ve evin ışıklarını düşünerek yarım saat oturdu, gözleri büyüdü ve küçüldü. Makine yığınlarının üzerinden indi, yürümeye başladı. Yürürken de gülmeye başladı ve evin kapısına vardığında derin bir nefes alıp bağırdı, “Maria, Maria, toplanmaya başla. Mars’a gidiyoruz.”
“Ohh!”
“Ahh!”
“Buna inanamıyorum!”
“İnanacaksın.”
Çocukları parlayan roketin altında ama ona dokunmadan rüzgarlı avluda dengede durmaya çalışıyorlardı. Ağlamaya başladılar.
Maria kocasına baktı. “Ne yaptın?” dedi. “Paramızı buna mı yatırdın? Hiçbir zaman uçmayacak.”
“Uçacak,” dedi ona bakarak.
“Roket gemileri milyonlara mal olur. Senin milyonların var mı?”
“Uçacak,” diyordu tekrar tekrar. “Şimdi eve gidin hepiniz. Telefon etmem lazım, yapacak işlerim var. Yarın ayrılıyoruz. Kimseye söylemeyin, anlaşıldı mı? Bu bir sır.”
Çocuklar sendeleyerek roketin etrafından dağıldılar. Uzakta, evin penceresinde onların küçük telaşlı yüzlerini gördü.
Maria kıpırdamıyordu. “Hepimizi mahvettin,” dedi. “Paramızı bunun için harcadın—bunun için. Aletlere harcaman gerekirken.”
“Göreceksin,” dedi.
Maria tek söz söylemeden dönüp gitti.
“Tanrım, yardım et bana,” diye fısıldadı ve kollarını sıvadı.
Gece yarısı boyunca traktörler geldi, paketler dağıtıldı. Bodoni banka hesabını gülerek tüketmişti. Metal şeritleri ve alev lambasıyla bir hamlede işe girişti, ekledi, çıkardı, ateşli büyüler ve gizli aşağılamalar yaptı. Roketin boş cihaz kutusunun içine dokuz tane eski otomobil motoru eritti. Sonra makine kutusunu kapatmak için kaynak yaptı ve böylece onun gizli işinden hiçbir eser kalmadı.
Gün doğarken mutfağa girdi. “Maria,” dedi. “Ben kahvaltı için hazırım.”
Maria onunla konuşmadı.
Gün batarken Bodoni çocukları çağırdı. “Biz hazırız! Gelin!” ev sessizdi.
“Onları dolaba kilitledim,” dedi Maria.
“Nasıl yani?” diye sordu Bodoni.
“O roketle öleceksiniz,” dedi karısı. “ 2000 dolara nasıl bir roket alabilirsin ki? Berbat bir tane!”
“Dinle beni, Maria.”
“Patlayacak. Patlamasa bile sen bir pilot değilsin.”
“Olabilir, bu gemiyi havalandırabilirim. Onu tamir ettim.”
“Sen delirmişsin,” dedi Maria.
“Dolabın anahtarları nerede?”
“Bende.”
Elini uzattı, “Ver onu bana.”
Anahtarı verdi. “Onları öldüreceksin.”
“Hayır, hayır.”
“Evet bunu yapacaksın. Hissediyorum.”
Karısının önünde durdu. “Gelmeyecek misin?”
“Ben burada kalacağım,” dedi.
“Anlayacaksın, göreceksin o zaman,” dedi ve güldü. Dolabı açtı. “Gelin çocuklar. Babanızı izleyin.”
“Güle güle, güle güle, anne!”
Mutfağın penceresinden gayet sessiz ve sakin onlara bakıyordu.
Roketin kapısında babaları, “Çocuklar! Bir hafta içinde dönmüş olacağız. Sizin okula benim de işe gitmem gerek,” dedi. Çocukların elinden tuttu. “Dinleyin. Bu roket çok eski ve en fazla bir yolculuğu kaldırabilir. Bir daha uçamayacak. Bu hayatınızın yolculuğu olacak. Gözlerinizi dört açın.”
“Tamam, baba.”
“Kulaklarınızı açın ve dinleyin. Roketin kokusunu içinize çekin. Hissedin. Hatırlayın. Böylece, döndüğünüzde bunu bütün hayatınız boyunca konuşacaksınız.”
“Olur, baba.”
Gemi,durmuş bir saat kadar sessizdi. Arkalarından hava kilidi tıslayarak kapandı. Çocukların hepsini lastik hamağın içine küçük mumyalar gibi dizdi. “Hazır mısınız?” diye sordu.
“Hazırız!” dediler hep bir ağızdan.
“Kalkıyoruz!” On tane elektrik düğmesini kaldırdı. Roket gümbürdedi ve yerinden fırladı. Çocuklar hamaklarında çığlıklar eşliğinde dans ediyorlardı.
“İşte Ay yaklaşıyor!”
Hayallerindeki Ay. Meteorlar donanma fişeklerini yarıp geçiyordu. Zaman, gaz kümeleri içinde akıp gidiyordu. Çocuklar bağırıyorlardı. Saatler sonra hamaklarından salındıklarında kıyılardan etrafı incelediler. “Dünya orada!”. “Mars şurada!”.
Saat kadranı döndükçe roket arkasında pembe ateş yığınları bırakıyordu; çocukların gözleri kapandı. En sonunda, hepsi sarhoş güveler gibi koza olan hamaklarında asılı kaldılar.
“İyi,” diye fısıldadı Bodoni. Tek başınaydı.
Uzun zamandır korkuyla durduğu kontrol odasından parmak uçlarına basarak hava kilit kapısına geçti.
Bir düğmeye bastı. Kapı açıldı. Dışarı adım attı. Boşluğa mı? Gazlı meşalelere ve karanlık meteor gelgitlerine mi? Geçtikleri binlerce mile ve sonsuz evrene mi?
Hayır. Bodoni gülümsedi.
Parlak roket hakkında her şey hurda dükkanında duruyodu.
Aynı denize akan nehir, ışığı yanan mutfak penceresi, nehrin yanındaki küçük, sessiz ev ve hurda dükkanının kapısı paslı ve değişmemiş bir şekilde oradaydı. Büyülü bir hayali andıran hurda dükkanının ortasında parlak ve temiz roket duruyordu. Çocuklar ağa takılmış sinekler gibi zıplıyor, titriyor ve sallanıyorlardı.
Maria mutfağın penceresinde dikilmiş duruyordu.
Bodoni ona el salladı ve gülümsedi.
Ama karısının el sallayıp sallamadığını göremedi. Küçük bir kıpırtı belki. Küçük bir gülümseme.
Güneş yükseliyordu.
Bodoni roketin içinde aceleyle kendini geri çekti. Sessizlik. Daha herkes uyuyordu. Rahat bir nefes aldı. Kendini hamağa bağladı ve gözlerini kapattı. Dua etti. Önümüzdeki 6 gün içinde hiçbir yanılsama olmasına izin verme. Bütün uzayı gezip görmemize, Kızıl Mars’ın ve Mars’ın uydularının üzerinden geçmemize izin ver. Bu renkli filmde hiçbir kusur olmasına izin verme. Üç boyutlu olmasına izin ver, iyi yanılsamalar üreten gizli ekran ve aynalarda her şeyin yolunda gitmesine izin ver. Zamanın sorunsuz geçmesine izin ver.
Uyandı.
Roket Kızıl Mars’ın yanından geçiyordu.
“Baba!” Çocuklar hamaklarından kurtulmaya çalışıyorlardı.
Bodoni Kızıl Mars’ı gördü, güzeldi ve hiçbir kusur yoktu, artık çok mutluydu.
Yedinci günün batımında roketin gümbürtüsü durdu.
“Evdeyiz,” dedi Bodaoni.
Yüzleri parlayarak içleri kıpır kıpır roketin açık kapısından hurda dükkanına doğru yürüdüler.
“Hepiniz için et ve yumurta var,” dedi Maria mutfak kapısından.
“Anne, anne, bizimle gelip onu, Mars’ı, meteorları, her şeyi görmeliydin anne!”
“Evet,” dedi.
Uyku zamanı çocuklar, Bodoni’nin önünde toplandılar. “Sana teşekkür etmek istiyoruz, baba.”
“Önemli değil.”
“Bunu her zaman hatırlayacağız, baba. Asla unutmayacağız.”
Gece geç vakitte Bodoni gözlerini açtı. Karısının yanında uzanıp onu izlediğini hissetti. Uzun bir zaman kımıldamadı ve sonra birden kocasının yanaklarından ve alnından onu öptü. “Bu da neydi?” dedi Bodoni.
“Sen bu dünyadaki en iyi babasın,” diye fısıldadı.
“Neden?”
uzandı, gözlerini kapadı, elini tuttu. “Çok mu güzel bir yolculukta?” diye sordu.
“Evet,” dedi.
“Belki,” dedi Maria, “belki beni de küçük bir seyahate götürürsün, değil mi?”
“Belki küçük bir seyahat olabilir,” dedi.
“Teşekkür ederim,” dedi. “İyi geceler.”
“İyi geceler,”dedi Fiorello Bodoni.